Aynı ilişki, hep aynı

Bir ilişki yaşama şeklimiz var Bugün o kişi, yarın şu. Yaşanılan hep aynı duygu, İnsandan, zamandan, mekandan bağımsız. Uyumsuz bir kurgu, Rutin olarak kendimize dayattığımız. Evla / 2021 / Antalya

Duyguların Mülkiyeti

Diyorlar ki ciddiye alma çok, Takıl, eğlen, bak işte keyfine. Peki benim boş keyiflerimin, Mülkiyeti şahsiyetsiz, Sevgisi samimiyetsiz mi olsun?! Yok canım, yok, Beden değerli, Donarız daha iyi. Evla / 2022

Ceset

Şişmiş ceset bulunmuş, Dere kenarında, kadın. Suya karışmış kanı, Acı çekmiş kadın. Senin annenmiş, benim ablam Onun teyzesi, bunun yengesi Görenler gidip annesine sarılmış Bir kaç gün dedikodusu dolanmış. Sonra karışmış maziye Susanların bir parçasını koparmış. Sessizce çözülmüş toprağa, Sonra karışmış bir defneye, Artık dilsiz kadın. Evla / 2021

Kapında Bostan Korkuluğu

Çocukluğumdan geliyor bu yaralar Her yanım çizik, kan Saçıma el sürmeyen, bana sarılmayan ana Toprak ana, tohuma can veren ana. Rüzgar bile çimenleri yalayıp geçerken, Dalga dalga, tel tel, Beni sevgisiz bırakan ana. Yolunu yarılamış bir bostan korkuluğuyum, Nasırlaşmış kızgın güneşin alnında Donmuş, uyuşmuşum ananın kapısında. Yıllar sonra saçlarımı okşayınca bir çocuk, Hasbelkader, ki O…

Don

Gözlerin mayışmış, kapat Düşünmemek en iyisi, oyalan İşin gücün de yok, düş gitsin Düştüğünü bile anlamazsın Sen donmaya alışıksın. Evla / Antalya

Tahammülsüz Skulent

Yapraklarını kopardım, Toprağına kattım, hemen dibine, Nasıl öldü birdenbire? Kendi zehrinden iki günde Evla / Gürsu-Antalya

Denizin kalbi

  Neredeyiz biz? Derin bir su birikintisinin En dibinin, en sığında Güneş ışığının dalga dalga salındığı, Nefeslerin tutulduğu yerdeyiz. Kulaklarımı çınlatan, Kaburgalarımı kıran bu basınç; Denizin anası ve babası, Koyu mavi ve buz gibi soğuk suyun Engellenemez doğası, Yutması güç, pis bir lokmanın Bol tuzlu yosun yeşili kokusu. Garip bir güvensizlik hissi, Ayın kısmetine gel…

Harabe Görmemişsiniz

“Burası yıkık dökük” dediler. Siz yıkık döküğü ne bilirsiniz! Taş üstünde taş var işte, Bir yolu, ayak izi var toprağında, Hasreti, kokusu, sevinci var havasında. Yetmez mi her göç mevsiminde aynı ağacın dalına konan o güzelim kumrunun sesi? Yetmez mi tükenmeyen kaynak suyunun kapanmayan çeşme vanası? Hiç başka yerde bulunur mu o eski ahşabın yanık…

Dur Düğmesi

Sonunda bastım eski kaset çaların o hayatı durduran düğmesine Bir anda sesini kapattım her şeyin, Kendimi de tortop edip bir bavula tıktım, Ve işte yola çıkıyorum. Güneşinin gözlerimde soluşuna, Düştüm yakasından bir şehrin. Çalıyorum o en sevdiği enstrümanı, Her notada benden çalınanı geri alıyorum. Biliyor ki inatçıyım, Varsın tuz yerine yareye basılsın, Tutuşturdum o yakamozu…

Sen öyle de

De ki bir rüzgara takıldı saçı, Rüzgarın şehri terk edesi geldi, Şehrin de uzun bir tatile gidesi. De ki bir karıncayı takip ederken yolunu şaşırdı, Karınca yuvasına kavuştu, Yuvanın diğer ucu kuzey kutbuna açıldı. De ki çok salaktı, her duyduğuna inandı, İnandığı o masal perileri Onu ceplerindeki sapanlarla kovaladı. De ki soğanın gözü çıkmıştı, Hasretin…

Cevapsız Kalsın

Şimdi cevaplamak zorunda olmadığın sorular, Hiçbir zaman cevaplanmamalı, Madem ki cevabın ezberinde değil, Konuşulmamalı sonradan yapma öykün. Donup kalmalıyım ben o sarı günde, Hep oradayım zannet diye. Zamanın değişmezliğine öyle inandırmalısın ki kendini, Sonunda benim renklerim solup, düşlerim tükenince, Suç, kolay vazgeçen tarafta olmalı. Sen ise koruduğun benliğinle bütünlüğünle, Sağ çık bu felaketten elbette. Çünkü…

Bir Şarkıya Gizlendim

Sade, uzun ve huzurlu bir şarkının en derininde, Titreyen tellerinin arasında, çekilen yaylarının reçinesinde, Yankılanan seslerin duvarlara çarpıp yansımasındayım. O şarkıyı duymaya çalış, çünkü onun içine gizlendim,   Başka gidecek yerim de yoktu aslında, hiç bir yer güvenli değil. Hapis desen değil, özgür desen hiç değil. Üstelik şarkı durunca ölmemek mümkün değil. O yüzden dinle,…

Siyaha Boya

Değersiz olan taşlar daha eski bir kutudaydı, Parlak olanlar, ışıldayanlar, harika renkliler ise bir başka kutuda. Bir kutu eski ve yıpranmıştı, Verniği dökülmüştü. Diğeri ise, işlemeli ve eskitmeli, Göz kamaştırıcı harika bir ahşap kutuydu. Birisini yatağımın altına koyardım, Yılda bir defa ya açar ya açmazdım. Diğerini ise odamın en güzel köşesinde sergiler, Her gün açıp…

Adım Mavi Değil

Masmavi bir şeyim. Koyu mavi ile açık mavi arasında bu kadar çeşitlilik olabileceğine inanır mıydım hiç, görmeseydim eğer kendimi aynada ve başkalarının gözündeki çarpık yansımamda? Ben mavinin çeşitli tonlarına bürününce, kalan her şeyin mavisizleştiğini, benim maviyi tükettiğimi anlasaydım, düşer miydim hiç yüksekten? Sonra uzandığında elleri rüzgarın, bir tutam mavi düşerken yüzüme, hayallerin ipini daha sıkı…

Garip Bir Öfke

Bacaklarını sallar durursun 2 dakikalık boşlukta Müziğin sesini iyice açarsın aklına saçma fikirler gelince Bağıra bağıra gülersin olur olmadık anlarda Hiç bir şey, hiç bir kimse değil Sensindir bütün olay. Şapkayı masaya koyarsın, Sen yok olursun, sadece şapka vardır. Böyledir öfkelenmek, Küskünlükten çok daha başkadır Küstüğünde köşeye çekilirsin Öfkelendiğinde ise suyunu sıkasın gelir Omuzlarından tutup…

Aslında Hiç

Büyüdüm, hayatı anlar oldum Kendimi tanır, geleceğini tahmin eder oldum Derken Aslında hiçlik, aslında yokluk! Özünde plansız, tahmin etmesi imkansız bir hayata düşünce, İki yanına külçe gibi düşen kolların Aklın, fikrin ve tüm bildiğini zannettiklerin Seni bir güzel yakalar, bir temiz dayak yersin ki Hangi romanın hangi sayfasında kaldığını unutursun Yitip gidersin kendi kırılgan ve…

Sokak

Eğer en büyüğü, en dinleneni, en sözü geçeni olsaydım bir ülkenin veya gezegenin,O zaman sokaklara sigara izmaritleri, poşetler, peçeteler atılamazdı,İnsanlar masalarından uçan çöplerinin peşine koşardı,Ceza korkusundan değil, çevresine zarar verme endişesinden.Her köşe başında müzik olurdu,Köprü ayaklarında resimler olurdu farklı sanatçılara ait, demir yığınları sanatsal alanlara dönerdiSokaklar, sanatçıların olurdu o zaman.Lüks arabalar olmazdı sokaklarda, küçük ufak…

İncelmek

O kadar incelmek istiyorum ki; Daracık sokaklardaki binaların arasından süzülerek geçmek, Kalabalıkların arasından görünmeden ilerlemek, Bir gölge gibi dolaşmak, Eğilip bükülebilmek ve Hiç bir şeye, hiç bir yere değmemek istiyorum. Sadece ayaklarım yere bassın ve Ağzımdan burnumdan içeri hava girsin istiyorum. Ve pürüzsüz olsun istiyorum geçişlerim, Havada küçük dalgalanmalar yaratsın, Kulaklarda incecik bir fısıltı olsun…

Yaş ve Yaşamışlık

Yaşımın kaç olduğunu sormayın, sayıların bir önemi yok. Yaşımın nasıl olduğunu sorun, size şunu söyleyebilirim; Henüz insanları tam olarak tanıdığını/anladığını zannedecek kadar yaşlı değilim. Büyüdüğümde dünyaya hükmedeceğime inanacak kadar genç değilim. Resmi kıyafetleri tercih edecek kadar konum meraklısı ve olgunlaşmış bir yaşta değilim. Hayatla ilgili merakımı yitirecek kadar kart değilim. İnsanları yönetmeyi, insanlara hükmetmeyi sevecek…

Gölgesizler

Ancak var olan bir şeyin gölgesi olabilirYa var olmayan bir şey?Bir insan ne zaman vardır, ne zaman yok?Bazen var gibi de yok,Keskin sınırları olmayan bir hayatVe içinde varlığı bulanık insanlarBir şey olmak için yaşayan Bir mahalle muhtarıydı,Bir şey olmak için, var olmak içinEn iyi en güzeli istediği içinGeçmişindeki kusurları örtmek içinVe genç bir kadın, altın…