Pek kıymetli eğitim geçmişimin bir döneminde görmüştüm, sizin kendinizle ilgili bildiklerinizi, karşınızdaki insan da bilirse iletişim iyi olur demişlerdi. Kardeşim, bir dıngıl (dingil’le karışmasın, bu dingilin kibar hali) da bunu ciddiye almış inanmazsın, JOhari penceresini açmaya hayatını adamış. Vah yavruuumm…
(Ha, sen açarken bu pencereyi, karşıdan da penceresini açanlar oluyor da, kırk yılda birdir bu hadise, denk geldin mi korkarsın zaten, bir dıngıl bile korkar bir dıngıldan. Tabi dıngıllık da mertebeyle tabir olunur, 1. katmandan, 5. katmandan filan, buralar gizli bilgi, açmayacağım ama, 1. katman 5. katmandan korkar mesela, kim bu patavatsız şuursuz der onu dinledikçe.)
Neyse işte, dıngılsız bir ortamdasın, ama yok sen doğru bildiğimi yaparım ben arkadaş diyorsun, etkin iletişim, açık olma, sevgi akışı zart zurt diyorsun, devam ediyorsun. E sonra sana bir geri dönüş oluyor elbet (dıngıl tecrübe etmiş bu durumu, o geri dönüşü hep hissediyorum diyor, hiç de gecikmez diyor, vaktinde gelir arka pencereyi tıklatır). Neden? Çünkü sen kendini anlattın ya, karşındaki şaşkın insanlar da seni anlamak için bir çaba sarf ettiler, bu adam iki saattir konuşuyor, dinlemezsek eziyet olacak, bari bir şeyler alalım dediler ve en nihayetinde bazı sonuçlara ulaştılar. Evet, bunlar oldu, ve artık çevrendekiler seninle ilgili yorum yapabilir haldeler, senin cılız küçük dünyanın taa dibine kadar sokuldular, aha, amaç da bu değil miydi zaten?
Ne olursa olsun dedin, ben doğru bildiğimi yaparım, onlar anlatmasa da olur, tek taraflı da olsa bir akış aksın insanlara, bir güven hadisesi cana gelsin, bir sel olsun bu büyüsün, özellikle de ebeme kadar ulaşsın, zamanda seyahat etsin, onlar beni bilsin ben de onları elbet bir zaman bilirim falan. Sonra başladığın yere geri döndün ve baktın ki, iletişim açıklığı yalan olmuş, sonuç hiç de o yönde değil! Sen anya derken konu sonya olmuş. Arkadaş bir hadiseler, bir olaylar ki sorma, sen şapşırıp kalıyorsun. İşte o an asılacaksın kendi ümüğüne ve kendini ebene kadar ulaşan akıma salacaksın arkadaş. Bul parayı al karayı bul parayı al karayı delinin hunisi deliğin dibinde 10 deli çıkmış kuyudan biri kalmış evinde hıbıdı hıbıdı hıbıdı… Soğuk sular dökülecek başından aşağıya, dötüm dötüm (bu ikilemeyi “pek çok, epeyce” anlamında kullandım, yanlış olmasın) donacaksın, yine de asalete dışkı sürdürmemek adına susup sessiz çığlıklarda hayatın anlamını bir kez daha sorgulayacaksın.
Dıngıl der ki, suç benim,
Sahiplenme akış benim,
Geri dönüşe bayılırım o benim,
Ben yaparım ben yerim.
Dem dem beliririm,
Her insanda gezerim,
Bazısında bir an,
Bazısında bir ömür sürerim.
Nüktedanlığım sonradan,
Sevdiğimi kırmam korkudan,
Acuk hisliyim emmeee,
Korkma düşmem çatıdan.
Düşer kalkar yaşarım,
Hacı yatmaza bin basarım,
Madem bugünü de atlattık,
Ben en başa sararım.
Evla